Bazen ne dersek diyelim boşuna söylüyoruz. Yiyecek bulmakta zorluk çeken insana, evinde psikolojik veya fiziksel şiddet gören insana stresten uzaklaşınca sağlık şikayetlerin azalır diyoruz. Sorun o kişinin kendisinde değil ki çözüm de o kişinin elinde olsun. Benim ruhum icin görmesi ve hissetmesi çok ağır olan bazı şeyleri koca koca toplumlar çok normalmiş gibi yaşıyorlar. Dünyanın her yerinde de durumun böyle olduğunu düşünüyorum artık ve bu bana çok garip geliyor. Bir ömrün tamamının ihtiyaçlar piramidinin en alt seviyesinde geçmesi , eğer toplumun veya türün tamamı aynı sorunla yüzleşmiyorsa, yoğun bir strese terkedilmek anlamına geliyor. Bu da başlı başına bir kronik hastalık kaynağı. Aynı anda aynı stresi herkes yaşıyor olduğunda hem stresin kendisi hem de stres kaynağını aşmaya ve yok etmeye yönelik savaş için bir görev paylaşımı olur, yük paylaşılır. Bir uzaylı istilası varsayımı gibi, ya da dışarıdan veya doğadan gelen, insan türüne yönelik herhangi bir tehdit gibi… Öte yandan yükün belirli toplum kesimlerinin ya da hatta belirli ülkelerin omuzlarına yüklendiği durumlarda ise bir taraf hastalıklar içinde yaşam savaşı verirken diğer taraf lüks içinde, dünya çaba gerektirmeyen bir cennetmiş gibi yaşar… Bütün depresyonlarin, buhranların, hatta çılgınca tüketim yaptıktan bir süre sonra bile boşluğa düşüp hayatın anlamını sorgulamaların nedeni bu.
Her ikisi de olmamalı. Sorumluluk herkese paylaştırıldıgında herkes hem yaşamı ciddiye alıp hem de sevinç içinde yaşayabilir. Bunu başaramadık henüz. Biz buna ütopya demişiz ama dünyadaki yaşamın doğal mekanizması bir ütopya olmaktan çok uzak. Bizim gerçek bir ütopya düşünebilmemiz için en baştan bu kadar kırılgan, canlı bir varlık olmamamiz gerekir. Yazdığım fikir, sorumluluk paylaşımı, ancak gelecekte oluşturulacak bir insanlık evrensel anayasasının bir maddesi olur. Çok da gercek, cok da erişilebilir bir hedef bu.
Ancak, bugünkü kör düğümü bugünkü düşünce sistemimizle, ekonomik modellerle, yönetici seçim alışkanlığımızla cözemeyeceğimiz de çok açık. Mutlaka bir gün bir yerinden patlayacak bir balonun icindeyiz. İlerlemelerin kansız olması her zaman ilk tercih olmalı, ancak ortaçağın bile gerisinden gelen bazı hastalıklı fikirler, israrlar ve bazı psikolojik sorunların yarattığı amansiz ihtiraslarin sonucunda tarihte hep kurunun yanında yaşı da yakıp götüren kanlı değişimler gerçekleşmiştir. Bu baş donduren tekrarları bitirmek için gerçekten oturup düşünmek gerekiyor. Nasıl bir hayat olmalı bu dünyada ki evren dünyadaki yaşamı bitirdiğinde bırakmış oldugumuz iz acı dolu hayatlar degil de aklın ve ruhun mucizeleri olsun?
Var olması için olasılık sınırlarını böylesine zorlamış bir yaşamı sağlamış, korumuş ve sürdürmüş bir gezegende son yüzyılda yaşananlara bakarsak biz, değil bu gezegeni, bütün bu evreni şimdiki halimizle hak etmiyoruz. Bir balinanın yüzgeçlerini kullanıp yüzmemesi gibi, bir kuşun kanatlarını açıp uçmaması gibi, var olan yeteneklerimizin hiçbirini kullanmadan, nefes alıp vererek yaşamış taklidi yapıp gidiyoruz buradan. Karma denilen kavram bile kendisinden bıkmıştır bizim yüzümüzden. Hiçbir şey degişmeyecekse neden ikide bir dünyaya gelip gidiyor bunlar?